rahşan affı

RAHŞAN AFFI – 4616 SAYILI KANUN

1. GİRİŞ

Affın Tanımı ve Hukukî Niteliği

Af, devletin yasama organı eliyle ya da istisnai durumlarda yürütme yetkisini haiz mercilerce çıkarılan, işlenmiş suçun ya da verilmiş cezanın tamamen veya kısmen ortadan kaldırılmasını veya infazını değiştirmesini sağlayan olağanüstü bir hukukî müessesedir.

Türk hukuk sisteminde af, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu ve özellikle de Anayasa’nın 87. ve 104. maddeleri uyarınca düzenlenmiştir:

  • Anayasa md. 87: TBMM, üye tamsayısının beşte üç (3/5) çoğunluğuyla genel ve özel af ilanına karar verebilir.

  • Anayasa md. 104/16: Cumhurbaşkanı, sürekli hastalık, sakatlık veya kocama gibi durumlarda şahsa özel af yetkisine sahiptir.

Hukukî Türleri

Af üç temel biçimde sınıflandırılır:

  1. Genel Af: Suç tamamen ortadan kaldırılır. Soruşturma ve kovuşturma düşer. Mahkûmiyet varsa silinir; adlî sicil kaydı iptal edilir.

  2. Özel Af: Suç sabit kalır; yalnızca ceza tamamen veya kısmen kaldırılır ya da hafifletilir. Adlî sicil devam eder.

  3. Şartlı Af (Şartla Salıverme / Ceza Ertelemesi): Belirli koşullara (iyi hâl, tazmin, belli sürede suç işlememe) bağlı olarak af etkisi doğar.

Af ile Benzer Kurumlar Arasındaki Fark

Af, yasama organı kararıyla doğrudan suçun veya cezanın hukuki varlığını etkiler. Oysa erken koşullu salıverme, denetimli serbestlik veya ceza indirimi, yalnızca infaz sürecine ilişkin idari ya da yargısal mekanizmalardır. Bu nedenle af, yasama tasarrufu olarak yargı kararının sonuçlarına üstün gelme anlamına gelir ve hukuk devletinde dikkatle kullanılması gereken bir enstrümandır.


Af Politikalarının Toplumsal Etkileri

Af uygulamaları, yalnızca bireyler açısından değil; hukuk düzeninin bütünlüğü, mağdurun adalet algısı, cezaevlerinin işleyişi ve toplum-vicdan dengesi açısından da çok katmanlı etkiler doğurur.

1. Toplumsal Barış ve Siyasal Geçiş Aracı

Af tarih boyunca özellikle:

  • Rejim değişiklikleri (1960, 1980 sonrası),

  • Savaş veya iç çatışma sonrası toplumsal konsolidasyon (Lozan sonrası 1923 affı),

  • Seçim öncesi siyasal “jest” niteliğinde (2000 Rahşan affı) bir araç olarak kullanılmıştır.

Ancak af, yalnızca hukuki değil aynı zamanda siyasal bir enstrüman olduğu için zamanlama, kapsam ve gerekçesi itibarıyla ciddi toplumsal tepkilere neden olabilir.

2. Cezasızlık Algısı ve Mağdur Adaleti

Af, cezaların infazını durdurduğu ölçüde toplumda “suç işleyenin cezasız kalacağı” algısını besleyebilir. Bu durum özellikle:

  • Cinsel suçlar,

  • Kadına yönelik şiddet,

  • Terör ve örgüt suçları gibi hassas dosyalarda mağdur taraf açısından adaletin sağlanamadığı duygusunu doğurur.

Bu nedenle çağdaş af yasalarında bu tür suçlar istisna kataloguna alınmakta; böylece toplumsal vicdan ile hukuki denge korunmaya çalışılmaktadır.

3. Cezaevi Nüfusu ve İnfaz Ekonomisi

Özellikle 1990’lı ve 2000’li yıllarda Türkiye’de artan tutuklu ve hükümlü sayısı, cezaevlerinde kapasite krizine yol açmıştır. Af yasaları bu tür dönemlerde:

  • Cezaevi nüfusunu kısa vadede azaltma,

  • Ceza infaz kurumlarına mali ve fiziksel rahatlama sağlama amacı taşımıştır.

Ancak bu durum geçici bir rahatlama sağlar; yapısal reformlar yapılmadığı takdirde birkaç yıl içinde cezaevi nüfusu tekrar eski düzeyine gelir.

4. Suç Tekerrürü (Recidivism) Riski

Affa uğramış kişilerin yeniden suç işleme oranı yüksekse, bu durum hem kamu güvenliğini zedeler hem de af politikasının başarısızlığı olarak değerlendirilir. 2000 tarihli Rahşan affı sonrasında, salıverilen hükümlülerin önemli bir kısmının yeniden cezaevine dönmesi bu tartışmayı tetiklemiştir.

5. Hukuk Devleti ve Eşitlik Sorunu

Af yasalarının belirli bir suç veya kişileri kapsaması, benzer durumda olup kapsam dışında kalanlar açısından eşitlik ilkesine aykırılık iddialarına neden olabilir. Nitekim 4616 sayılı yasa da Anayasa Mahkemesi tarafından kısmen bu gerekçeyle iptal edilmiştir.

Affın tanımı, biçimleri ve hukukî etkileri kadar, toplumsal işlevi ve siyasal etkileri de göz ardı edilemez. Bu bağlamda af uygulamaları, ceza hukukunun yalnızca teknik bir enstrümanı değil, aynı zamanda devlet-toplum ilişkilerinin barometresi olarak değerlendirilmelidir. Özellikle “Rahşan Affı” gibi kitlesel aflar, sadece hukuk düzeni değil, kolektif hafıza üzerinde de kalıcı izler bırakmıştır.

2. TARİHSEL ARKA PLAN

1990’lar Türkiye’sinde Cezaevi Durumu ve Siyasal Atmosfer

1990’lı yıllar Türkiye için hem siyasal hem toplumsal açıdan son derece çalkantılı bir dönemdir. Bir yanda ekonomik krizler, öte yanda artan terör olayları, Kürt meselesi ekseninde süren iç çatışmalar ve yaygınlaşan mafyatik yapılanmalar, ülkenin genel güvenlik algısını zedelemiş; ceza adalet sistemi ise bu yoğunluk karşısında yük altında kalmıştır.

Cezaevlerinin Durumu:

  • Türkiye genelindeki cezaevlerinde kapasite sorunları kritik bir noktaya ulaşmıştı.

  • 1999 yılı itibarıyla cezaevlerinde 70.000’i aşkın tutuklu ve hükümlü bulunmaktaydı; bu sayı fiziksel kapasitenin çok üzerindeydi.

  • Cezaevi koşulları, Avrupa Konseyi ve ulusal STK’lar tarafından insan hakları ihlalleri bağlamında sık sık raporlanıyordu.

İnfaz Sorunu:

  • İnfaz süreleri, suç tiplerine göre dengesiz uygulanıyor, iyi hâl ve şartlı salıverme gibi mekanizmaların tutarsızlığı eleştirilmekteydi.

  • Aşırı tutukluluk uygulamaları, cezaevi doluluk oranını hızla artıran bir diğer etkendi.

  • Bu bağlamda, sistemde bir “rahatlatıcı düzenleme” beklentisi uzun süredir oluşmuştu.

Siyasal Arka Plan:

  • 28 Şubat süreci sonrası siyaset kurumu yeniden yapılandırılmaya çalışılıyordu.

  • 1999 seçimlerinde DSP (Demokratik Sol Parti), ANAP ve MHP’den oluşan üçlü koalisyon iktidara gelmiş, başbakanlık koltuğuna Bülent Ecevit oturmuştu.

  • DSP’nin “sol-merkez” kimliği, sosyal adalet vurgusunu af politikasında da görünür kıldı.


Siyasi Aktörler: Bülent Ecevit ve Rahşan Ecevit’in Rolü

Bülent Ecevit, uzun yıllar boyunca af politikalarına mesafeli durmuş bir siyasetçiydi. Ancak 1999 seçimleri sonrasında artan cezaevi sorunları, toplumsal baskı ve DSP tabanındaki sosyal talepler, bu tutumun değişmesine neden oldu.

Rahşan Ecevit’in Etkisi:

  • Rahşan Ecevit, yalnızca bir “lider eşi” değil, aynı zamanda DSP’nin örgütlenmesinde ve ideolojik yönelişinde doğrudan etkili bir figürdü.

  • DSP Kadın Kolları Başkanı olarak hapishanelerdeki kadınların, gençlerin ve siyasî hükümlülerin koşullarıyla yakından ilgilenmişti.

  • “Toplumun yeniden barışması”, “hapiste çürümemesi gereken gençler” gibi söylemleri kamuoyunda güçlü karşılık buldu.

Rahşan Ecevit’in kişisel ilgisi ve siyasi duruşu, kamuoyunda 4616 sayılı yasaya “Rahşan Affı” isminin verilmesine neden olmuştur. Her ne kadar Bülent Ecevit affın teknik sahibi olsa da, siyasi sahne ve kamuoyu nezdinde affın “vicdanî ve ahlaki gerekçesi” Rahşan Ecevit tarafından temsil edilmiştir.


Cezaevi İsyanları ve Kamuoyu Baskısı

Af düzenlemesinin temel itici güçlerinden biri de 1999–2000 yılları arasında Türkiye cezaevlerinde yaşanan yoğun isyan dalgası olmuştur.

Cezaevi İsyanlarının Nedenleri:

  • Kapasite yetersizliği,

  • İnsan onuruna aykırı fiziki koşullar,

  • Tek tip elbise dayatmaları,

  • Uzun tutukluluk süreleri,

  • Siyasi hükümlülere yönelik ayrımcı muamele,

    gibi unsurlar isyanları tetikleyen başlıca nedenlerdir.

Bazı Öne Çıkan İsyanlar:

  • 1999 yılında Buca, Ulucanlar ve Bayrampaşa cezaevlerinde çok sayıda mahkûm açlık grevi başlatmış, ardından silahlı çatışmalar çıkmıştır.

  • Ulucanlar Cezaevi’nde 10 mahkûm güvenlik güçlerinin müdahalesi sonucu hayatını kaybetmiştir.

Bu olaylar kamuoyunda ciddi infial yaratmış, sivil toplum kuruluşları, barolar ve uluslararası gözlemciler Türkiye’yi “cezaevinde şiddet” ve “infaz hukukunun keyfiliği” konusunda yoğun biçimde eleştirmiştir.

Kamuoyu Baskısı:

  • Medya organlarında “adalet ve merhamet” çağrıları yükselmiş, gazeteciler, sanatçılar ve bazı barolar, hükümlüler için toplumsal fırsat eşitliği talebinde bulunmuştur.

  • Özellikle genç hükümlüler, öğrenciler ve siyasî suçlulara yönelik “ikinci şans” söylemleri kamuoyunda karşılık bulmuştur.

Bu atmosfer içinde af, sadece bir ceza indirimi değil, hukuk-devlet ilişkisinin yeniden tesisi için bir araç olarak görülmeye başlanmış; böylece siyasi irade, kamuoyu talebine duyarsız kalamamıştır.

Rahşan Affı’nın arkasındaki tarihsel zemin, sıradan bir ceza hukuku reformundan öteye geçer. 1990’lar Türkiye’sinde:

  • Siyasal kriz,

  • Cezaevi koşulları,

  • Toplumsal vicdan baskısı,

  • Ve siyasal aktörlerin kişisel ağırlığı

    bir araya gelerek “olağanüstü bir hukukî çözüm” üretmiş ve 4616 sayılı yasayı doğurmuştur.

Affın “hukuk ile siyaset”, “adalet ile merhamet” arasındaki o hassas dengeyi temsil ettiği bu dönem, Türkiye af pratiği açısından dönüm noktalarından biri olmuştur.

3. 4616 Sayılı Yasa’nın Kabul Süreci

TBMM’deki Görüşmeler ve Gerekçeler

4616 sayılı “Şartla Salıverme ve Erteleme Yasası”, 1999 seçimlerinden sonra oluşan DSP‑MHP‑ANAP koalisyon hükümeti döneminde, özellikle DSP grubunun ısrarlı takibiyle gündeme alınmıştır. Kamuoyunda “Rahşan Affı” olarak bilinse de, teknik olarak bir genel af değil, şartlı salıverme ve ceza ertelemesi esasına dayalı özel af niteliği taşır.

Yasa Teklifinin Meclise Gelmesi:

  • Teklif, DSP milletvekillerince hazırlanarak 1999 yılının son çeyreğinde Meclis Başkanlığı’na sunulmuştur.

  • Gerekçede özellikle şu unsurlar vurgulanmıştır:

    • Cezaevlerinin doluluk oranı,

    • İnsan haklarına uygun olmayan koşullar,

    • Genç hükümlülerin rehabilitasyona erişememesi,

    • Adalet sisteminde “ikinci şans” ihtiyacı.

TBMM Adalet Komisyonu Süreci:

  • Komisyon görüşmelerinde MHP grubunun itirazı dikkat çekmiştir: terör suçlarının ve cinsel suçların kapsama alınmaması gerektiği belirtilmiştir.

  • CHP ve FP grupları, yasa teklifini “örtülü genel af” olarak nitelendirerek hukuki sakıncalara işaret etmiş; özellikle eşitlik ilkesinin ihlali endişesi dile getirilmiştir.

TBMM Genel Kurulu Tartışmaları:

  • 4616 sayılı yasa, 27 Nisan 2000 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilmiştir.

  • Görüşmeler sırasında hem muhalefet hem iktidar içinde “vicdan” ile “hukuk” arasında gitgeller yaşanmıştır.

  • Bazı milletvekilleri, mağdurların sesinin kısılmaması gerektiğini savunurken, bazıları bu düzenlemeyi “toplumsal barışın tesisi” için zorunlu görmüştür.

Bu süreçte dikkat çeken husus, affın açıkça “af” adıyla değil, “şartlı salıverme” ve “cezanın ertelenmesi” adıyla formüle edilmesidir. Bu, hem toplumsal tepkiyi azaltmak hem de Anayasa Mahkemesi denetiminde doğabilecek iptal riskini minimize etmek amacıyla yapılmıştır.


Kabul Tarihi ve Resmî Gazete Yayımı

  • 27 Nisan 2000: Kanun TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi.

  • 18 Mayıs 2000: Resmî Gazete’de 24050 sayılı nüshasında yayımlandı.

  • Yürürlüğe Giriş: Yayım tarihinde yürürlüğe girdi.

Yasaya verilen resmi isim:
📜 “4616 sayılı Şartla Salıverme ve Erteleme Yasası”

Resmî Gazete’de yer alan tam başlık:

“Şartla Salıverilme ve Bazı Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun”

Yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte başta ceza infaz kurumları olmak üzere yargı teşkilatında çok büyük bir idari ve hukuki hareketlilik başlamıştır. Cezaevlerinden tahliye edilecek kişilerin belirlenmesi, adli sicil birimlerinin güncellenmesi ve denetimli sistemlerin oluşturulması amacıyla ek kadrolar ve yönergeler oluşturulmuştur.


Yasaya Eklenen Geçici Maddeler

4616 sayılı Kanun, klasik bir af düzenlemesinden farklı olarak, uygulamaya dönük birçok geçici madde içeriyordu. Bu maddeler, hem uygulamaya yön vermek hem de hak kayıplarını önlemek için konulmuştu.

Öne Çıkan Geçici Hükümler:

  1. Geçici Madde 1:

    • 23 Nisan 1999 tarihinden önce işlenen suçları kapsama aldı.

    • Hükmün infazı başlamamış olanlar için de uygulama alanı sağlandı.

  2. Geçici Madde 2:

    • Şartla salıverme hükümlerinden faydalanan kişilerin aynı suçu 5 yıl içinde işlemeleri durumunda af etkisinin ortadan kalkacağı düzenlendi (geri alınabilirlik ilkesi).
  3. Geçici Madde 3:

    • Cezaevlerinden tahliye edilen kişilerin yeniden suç işlememeleri için rehabilitasyon ve denetim düzenlemelerinin Adalet Bakanlığı tarafından yürürlüğe konulması öngörüldü.
  4. Geçici Madde 4:

    • Şartlı salıverilme ve ertelemeden yararlanan hükümlülerin, mağdur tarafın açabileceği maddi ve manevi tazminat davalarına engel teşkil etmeyeceği hükme bağlandı.

Bu geçici hükümler, yasanın “kamu güvenliği ile adalet arasında denge kurma” çabasının yasal izdüşümleri olarak değerlendirilebilir. Uygulamada çok sayıda kişi, bu geçici maddeler nedeniyle af hükmünden sonradan çıkartılmış ya da yararlanamamıştır.

Yasanın hazırlanış ve kabul süreci, toplumun hukuki düzenle yeniden sözleşmesi niteliğindeydi. 4616 sayılı yasa:

  • Teknik anlamda bir af kanunu olmamakla birlikte,

  • Uygulama bakımından tarihin en geniş kapsamlı cezai bağışlama düzenlemelerinden biri olarak anılmıştır.

Bu sürecin en dikkat çekici yanı, hukukî etiketler (şartlı salıverme, erteleme vb.) ile af etkisi doğurulmuş olmasıdır. Bu durum, anayasa hukukçuları tarafından “örtülü genel af” tartışmalarına yol açmış ve 2001’de Anayasa Mahkemesi tarafından kısmen iptalle sonuçlanmıştır.

4. YASANIN TEKNİK İÇERİĞİ

Şartla Salıverme ve Erteleme Kavramları

4616 sayılı Kanun, “af” ifadesini doğrudan kullanmamakla birlikte, etkileri bakımından bir cezai bağışlama düzenlemesi niteliğindedir. Bu bağışlama, iki ana hukuki mekanizma üzerinden gerçekleştirilmiştir:

1. Şartla Salıverme (CMK ve İnfaz Hukuku Anlamında)

  • Hükümlü, cezasının belirli bir kısmını infaz ettikten sonra, kalan kısmını denetim altında ve toplum içinde geçirme hakkı kazanır.

  • Normal şartla salıverme oranı ¾’tür (eski sistemde), yani cezanın %75’i infaz edilmelidir.

  • 4616 sayılı Yasa, bu oranı fiilen %50 ve altına çekmiştir.

2. Cezanın Ertelenmesi

  • Henüz infazına başlanmamış olan hapis cezalarının, belirli şartlarla infazdan vazgeçilmesi anlamına gelir.

  • Bu hüküm özellikle mahkemelerde kesinleşmiş ancak henüz cezaevine girmemiş kişilere uygulanmıştır.

Bu iki mekanizma sayesinde yasa, yalnızca cezaevinde bulunanları değil; dışarıda hükümlü konumunda olup infaz süreci başlamamış bireyleri de kapsamına almıştır.


Kapsam Dahilindeki Suçlar ve Hükümlüler

Yasa kapsamı oldukça genişti. 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlar için uygulanabilir olmakla birlikte, bazı suçlar özel olarak hariç bırakılmıştı (aşağıda). Kapsam dahilinde olanlar:

Dahil Olan Suçlar (Bazı Örnekler):

  • Basit hırsızlık, mala zarar verme

  • Dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma

  • Vergi kaçakçılığı

  • Uyuşturucu kullanımı (ticareti hariç)

  • Askeri suçların büyük bölümü

  • Adli para cezasına çevrilmiş hapis cezaları

  • Mahkemelerce ertelenmemiş kısa süreli hapis cezaları

Yararlanan Gruplar:

  • Cezaevinde infaz süreci devam eden tutuklu ve hükümlüler

  • Kesinleşmiş cezası olup henüz infaz edilmemiş olanlar

  • 2 yıl ve altında ceza almış olanlar (ertelemeden doğrudan yararlandı)

  • İlk defa suç işlemiş olan genç hükümlüler

Uygulama Kapsamı

Yasa, o tarihte cezaevinde bulunan 70.000’e yakın mahkumdan yaklaşık 23.000 hükümlüyü derhal tahliye etmiştir. Geriye kalanlar ise erteleme ve denetim hükümlerinden yararlanarak cezalarının önemli kısmını dışarıda geçirmiştir.


Hariç Tutulan Suçlar

Yasa kapsamı geniş olmakla birlikte, toplum vicdanını zedeleyebilecek bazı suçlar açıkça hariç tutulmuştur. Bu istisnalar, TBMM görüşmelerinde özellikle MHP grubunun ısrarıyla eklenmiştir.

Hariç Bırakılan Başlıca Suçlar:

  1. Terör Suçları

    • TCK 146–168 (eski TCK’ya göre): Anayasal düzeni yıkma, silahlı örgüt

    • 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki tüm fiiller

  2. Kadınlara ve Çocuklara Yönelik Cinsel Suçlar

    • Cinsel istismar

    • Reşit olmayanla cinsel ilişki

    • Cinsel saldırı

  3. Kasten Öldürme ve Ağır Nitelikli Yaralama

    • TCK 448–452’ye tekabül eden maddeler
  4. Uyuşturucu Ticareti

    • Sadece kullanım suçları dâhil edilmiştir; ticaret ve sevk suçları hariçtir.
  5. Devlet Güvenliğine Karşı Suçlar

    • Casusluk, devlete karşı silahlı isyan vb.

Bu düzenleme sayesinde yasa, toplumun hassasiyet gösterdiği suçlar konusunda “af vermemek” ilkesini korumuş; “vicdan afı” olarak anılmasının önünü açmıştır.


Koşullu Tahliye Süreleri ve Denetim

Yasa, klasik infaz sisteminin dışına çıkarak özel tahliye koşulları tanımlamıştır. Buna göre:

Koşullu Salıverme Süreleri:

  • 3 yıldan az hapis cezası alanlar doğrudan tahliye edildi.

  • 3 yıl ve üzeri ceza alanlar için cezanın belirli bir oranı infaz edildiğinde, kalan süre koşullu tahliye ile dışarıda geçirildi.

  • Bu oran çoğunlukla %40 ila %50 olarak uygulanmıştır.

Denetimli Süreç:

  • Tahliye edilen kişiler belirli bir denetim süresine tabi tutuldu (5 yıl).

  • Bu süre içinde suç işleyenlerin affı iptal edildi, kalan cezaları aynen infaz edildi.

  • Denetimi Cumhuriyet Başsavcılıkları ve Denetimli Serbestlik Müdürlükleri yürüttü.

Teknik Uygulama Sorunları:

  • Yasanın kapsamı geniş olduğu için uygulamada birçok yorum farkı ve hatalı tahliye yaşanmıştır.

  • Özellikle 2001’de Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı sonrası bazı hükümlüler için geri alınma tartışmaları doğmuştur.

Sonuç olarak 4616 sayılı yasa, teknik içeriği itibarıyla:

  • Ceza hukuku sisteminde infaz sürelerini radikal şekilde değiştirmiş,

  • “Af olmadan af etkisi doğurma” stratejisini kullanmış,

  • Yüz binlerce kişi üzerinde hukuki ve sosyal sonuçlar doğurmuştur.

Bu teknik yapı, sonraki yıllarda çıkarılacak olan 2005 sonrası infaz düzenlemeleri ve 2020 İnfaz İndirimi gibi yasalarda da model teşkil etmiştir.

5. ANAYASA MAHKEMESİ DENETİMİ

AYM’ye Taşınan Maddeler

4616 sayılı Şartla Salıverme ve Erteleme Yasası’nın yürürlüğe girmesinin ardından, yasama organının “örtülü af” niteliğindeki bir düzenleme ile yetki sınırlarını aştığı ve bazı hükümlüleri eşitlik ilkesine aykırı biçimde kapsam dışı bıraktığı yönünde ciddi eleştiriler doğmuştur.

Bu doğrultuda:

  • Ana muhalefet partisi konumundaki Fazilet Partisi (FP) ile bazı barolar, akademisyenler ve bireysel başvurucular, yasaya karşı Anayasa Mahkemesi’ne iptal başvurusu yapmıştır.

  • Başvurular esas olarak, Anayasa’nın 2. (hukuk devleti), 10. (eşitlik), 87. (af yetkisi), 138. (yargı bağımsızlığı) ve 141. (yargılama hakkı) maddelerine dayanılarak yapılmıştır.

İptal Talebine Konu Edilen Hükümler:

  1. Şartlı salıverme oranının yeniden belirlenmesi (madde 1 ve 2)

  2. Cezanın ertelenmesine dair usuller (madde 3)

  3. Geçici madde 1’in kapsam belirleyici ifadesi

  4. Bazı suçların kapsam dışı bırakılmasıyla oluşan eşitsizlik

Bu maddelerin yasa koyucunun af yetkisini “maskelenmiş biçimde” kullandığı ve TBMM’nin 3/5 çoğunluk şartını dolandığı yönünde eleştiriler yoğunluk kazandı.


2001 Yılı Kararları ve Kapsamın Daraltılması

Anayasa Mahkemesi, 2000 yılı sonunda dosyayı karara bağladı ve iptal kararlarını 9 Mayıs 2001 tarihli Resmî Gazete’de yayımladı (AYM, E. 2000/73, K. 2001/41). Karar, 4616 sayılı yasayı bütünüyle değil, seçili maddeleri itibariyle iptal etti.

İptal Edilen Başlıca Hükümler:

  1. Geçici Madde 1’in bazı fıkraları

    • Suçun işlenme tarihi itibariyle sınır koyan ve bazı hükümlüleri keyfî biçimde dışlayan düzenlemeler.
  2. Madde 2’nin bir bölümü

    • Cezanın ertelenmesi ile ilgili başvuru süresi ve şartları açısından belirsizlik yarattığı gerekçesiyle iptal.
  3. Yasanın ceza adalet sistemindeki yatay eşitlik ilkesini ihlâl ettiği durumlar

Gerekçeli Karardan Öne Çıkan Hususlar:

  • Anayasa’nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesi, sadece şekli değil, maddi eşitliği de içerir. Benzer durumda olanlar arasında keyfî farklılık yapılamaz.

  • Af yetkisi doğrudan kullanıldığında TBMM’nin 3/5 nisabı aranır; dolaylı af etkisi yaratacak şekilde düzenleme yapılması, bu yetkiyi etkisizleştirecek biçimde kullanılamaz.

  • Yasaların öngörülebilir, açık ve ölçülü olması gerektiği, hukuk devleti ilkesinin temel gereğidir.

Sonuç olarak AYM, yasanın büyük kısmını geçerli saymış, fakat bazı kısımları iptal ederek kapsamı geriye dönük biçimde daraltmıştır.


Eşitlik İlkesine Aykırılık Tartışmaları

4616 sayılı yasanın en yoğun eleştirildiği nokta, benzer hukuki ve fiilî durumda bulunan kişilerin bazılarını kapsama alırken, bazılarını hariç tutması oldu. Bu durum hem kamuoyunda hem akademide “eşitlik ilkesine aykırılık” temelinde tartışıldı.

Eleştiri Konuları:

  • Benzer suçlar arasında yapılan ayrım: Örneğin, mala karşı suçlar kapsamdayken benzer nitelikli organize suçlar kapsam dışı bırakıldı.

  • İnfaz aşamasında olanlarla infazı henüz başlamamış olanlar arasında avantaj-dezavantaj dengesizliği

  • Taksirli suçlarla kasıtlı suçlar arasındaki uygulama farklılıkları

  • Af kapsamına alınanların çoğunlukla sosyo-ekonomik açıdan daha avantajlı olması

AYM’nin Değerlendirmesi:

Anayasa Mahkemesi, eşitlik ilkesinin “aynı durumda olanlara aynı işlem” gerektirdiğini; farklı muamele yapılabilmesi için objektif, makul ve ölçülü gerekçelere dayanılması gerektiğini vurgulamıştır.

Yargı kararında, özellikle:

  • Hükümlülerin sadece “ceza türü” üzerinden değil, suç tipi, mağdur sayısı, toplum üzerindeki etkisi gibi ölçütlerle ayrılmasının eşitlik ilkesini ihlâl etmeyeceği belirtilmiştir.

  • Ancak bu ayrımın keyfî olmaması, gerekçeli ve kamu yararıyla doğrudan bağlantılı olması gerektiği hatırlatılmıştır.

Anayasa Mahkemesi’nin müdahalesi, af düzenlemelerinin hukuk devleti sınırları içinde kalmasının teminatı olmuştur. 4616 sayılı yasanın ardından ortaya çıkan iptal kararı:

  • Yasama organına, “örtülü af” düzenlemelerinde dikkatli olma uyarısı işlevi görmüştür.

  • Af ile ceza adaleti arasında kurulması gereken dengeye dikkat çekmiştir.

  • Gelecekte çıkarılacak tüm af ve infaz düzenlemelerinde eşitlik – öngörülebilirlik – kamu yararı ilkelerini merkezileştirmiştir.

Bu süreç, Türkiye’deki af hukukunun Anayasa Mahkemesi içtihatları ışığında nasıl şekillendiğini ve yasama sürecinin yargısal denetimle nasıl sınırlanabileceğini göstermesi açısından örnek niteliğindedir.

6. TOPLUMSAL VE HUKUKÎ TEPKİLER

Kamuoyunda Algı: “Cezasızlık” Eleştirisi

4616 sayılı yasa, geniş kapsamı nedeniyle özellikle medya ve muhalefet tarafından “cezasızlık ortamı” yarattığı gerekçesiyle sert eleştirilere uğradı.
Hırsızlık, dolandırıcılık gibi tekrar oranı yüksek suçların affedilmesi, toplumda adaletin zedelendiği algısını doğurdu.

Mağdur Hakları Bağlamında Eleştiriler

Af düzenlemesinin hazırlanış sürecinde mağdurların görüşlerine başvurulmamış, bilgilendirme yükümlülükleri yeterince işletilmemiştir.
Bu durum, özellikle kadın ve çocuk mağdurlar açısından ikincil mağduriyet yaratmıştır.

Af Sonrası İşlenen Suçlar ve Recidivism (Tekerrür)

Yasa sonrası tahliye edilen birçok hükümlü, kısa sürede tekrar suç işlemiştir.
Adalet Bakanlığı verilerine göre affa uğrayanların önemli bir kısmı 1–3 yıl içinde yeniden cezaevine dönmüştür, bu da affın rehabilitasyon işlevinin zayıf kaldığını göstermiştir.

7. SAYISAL VE UYGULAMA VERİLERİ

Tahliye Olan Mahkûm Sayısı

Adalet Bakanlığı verilerine göre, 4616 sayılı yasanın yürürlüğe girmesinin ardından:

  • Yaklaşık 23.000 hükümlü cezaevlerinden derhal tahliye edilmiştir.

  • Ek olarak, yaklaşık 40.000 kişi cezasının geri kalanını denetimli ya da ertelenmiş infaz rejimiyle dışarıda geçirmiştir.

  • Yasa dolayısıyla etkilenen toplam kişi sayısı (hem hükümlü hem hüküm bekleyen) 70.000’in üzerindedir.

Bu, Cumhuriyet tarihindeki en kapsamlı af uygulamalarından biri olup, tek seferde tahliye edilen mahkûm sayısı açısından 1974 Genel Affı ile birlikte en yüksek ikinci af uygulamasıdır.


Cezaevi Nüfusuna Etkisi

Yasa öncesinde Türkiye’deki cezaevlerinde:

  • Yaklaşık 70.000 tutuklu ve hükümlü bulunmaktaydı.

  • Af sonrası bu sayı 47.000’in altına gerilemiştir.

Ancak bu düşüş geçici olmuştur:

  • 2002 yılı itibarıyla cezaevi nüfusu yeniden 60.000’i aşmıştır.

  • 2005–2010 arası yasal düzenlemelerle cezaevleri yeniden dolmaya başlamış, 2017 sonrası ise sayı 220.000’i geçmiştir.

Bu, affın kalıcı değil, geçici bir rahatlama sağladığını; yapısal reformlar olmaksızın cezaevi kapasitesinin hızla dolduğunu göstermektedir.


Adli Sicil ve Tekerrür Etkileri

1. Adli Sicil Kayıtları:

  • Genel af niteliği taşımayan 4616 sayılı yasa, mahkûmiyet hükmünü ortadan kaldırmadığı için, adli sicil kayıtları silinmemiştir.

  • Affa uğrayan kişi, hâlâ “mahkûm olmuş” kabul edilmiştir; sadece “cezası infaz edilmemiş” statüsüne geçmiştir.

2. Tekerrür Hükümleri:

  • Ceza kanunlarında tekerrür hükümleri, önceki mahkûmiyetleri dikkate alarak yeni cezada artırıma yol açar.

  • 4616 sayılı yasa kapsamından yararlanan bireyler, ileride tekrar suç işlediklerinde, önceki cezaları “mahkûmiyet” sayıldığından, tekerrür hükümleri uygulanmıştır.

Bu durum, özellikle 2005 sonrası TCK sisteminde çok sayıda hükümlünün cezasının ağırlaşmasına neden olmuş; birçok kişi önceki affın getirdiği avantajı, ileriki suçlarda dezavantaj olarak yaşamıştır.

Yasanın sayısal etkileri, cezaevi nüfusunda geçici bir rahatlama yaratmış ancak:

  • Tekerrür riskini azaltamamış,

  • Adli sicil kayıtlarını temizlememiş,

  • Sistemi yapısal olarak iyileştirememiştir.

Bu nedenle, affın gerçek etkisi ancak rehabilitasyon destekli infaz düzenlemeleri ve toplumda geri kabulü sağlayan sosyal politikalar ile tamamlanabilir.

8. RAHŞAN AFFI’NIN SİYASAL VE HUKUKÎ MİRASI

2000 Sonrası Af Yasalarına Etkisi

4616 sayılı Kanun (Rahşan Affı), yalnızca o anki ceza adalet sistemine değil, gelecek yıllarda çıkarılacak infaz düzenlemelerine de yön veren bir model teşkil etmiştir.

Kalıcı Etkileri:

  • Af kavramının doğrudan kullanılmadan, “şartlı salıverme”, “erteleme” gibi hukuki terimlerle af etkisi doğurulabileceği gösterilmiştir.

  • Yasama organı açısından, Anayasa’nın 87. maddesindeki 3/5 çoğunluk koşulunu dolanma aracı olarak algılanmaya başlanmıştır.

  • 2005 sonrası ceza yasalarında, infaz süresine dair esnek modellerin benimsenmesi, Rahşan Affı’nın pratik etkisinin kurumsallaşmasıdır.

Etki Alanı:

  • 2004 yılında yürürlüğe giren yeni TCK ve CMK’da infaz rejiminin esnekleştirilmesi,

  • 2005–2020 arasında çıkarılan geçici infaz düzenlemeleri ve “af niteliğinde” yasal paketler,

  • Her af tartışmasında 4616 sayılı yasanın örnek veya karşı örnek olarak referans alınması…

Bunlar Rahşan Affı’nın Türkiye hukuk tarihinde bir tür “dönüm noktası” olarak kabul edilmesine yol açmıştır.


Ceza Adalet Sisteminde Güven Sorunu

Rahşan Affı, geniş kapsamı ve kısa sürede tahliye edilen hükümlü sayısıyla kamu vicdanında derin izler bırakmıştır. Bu durum ceza adaletine duyulan güveni çeşitli açılardan zedelemiştir:

1. Yargı Kararının Ağırlığının Azalması

  • Mahkemelerin uzun ve karmaşık süreçlerle verdiği cezalar, birkaç satırlık yasa metniyle etkisiz hâle gelmiştir.

  • Bu durum, yargının caydırıcılığına ve tutarlılığına gölge düşürmüştür.

2. “Suç İşle, Nasıl Olsa Af Çıkar” Algısı

  • 2000 sonrası suç işleyen bazı kişilerin, “af beklentisiyle” hareket ettiği kamuoyunda sıkça dile getirilmiştir.

  • Bu durum özellikle mükerrer suç işleyenlerde ceza sistemine olan saygıyı zayıflatmıştır.

3. Mağdurların Sisteme Olan Güven Kaybı

  • Cezasını çeken failin tekrar özgür kalması, mağdur açısından “adaletin tecelli etmediği” algısını güçlendirmiştir.

Bu etkiler sebebiyle sonraki yıllarda çıkarılacak her infaz düzenlemesinde, “cezasızlık yaratmama”, “mağdur duyarlılığı” ve “toplumsal denge” ilkeleri öne çıkmıştır.


2020 İnfaz İndirimi ile Karşılaştırma

7242 sayılı 2020 İnfaz Yasası, COVID-19 pandemisi gerekçesiyle çıkarılan ve kamuoyunda “örtülü af” olarak nitelenen en geniş kapsamlı ceza indirimi düzenlemelerinden biridir.

Karşılaştırmalı Unsurlar:

| Kriter | Rahşan Affı (2000) | 2020 İnfaz İndirimi | | —– | —– | —– | | Yasal Format | Şartlı salıverme ve erteleme | İnfaz rejiminin kalıcı değişimi | | Kapsam | 23 Nisan 1999’a kadar işlenen suçlar | 30 Mart 2020’ye kadar işlenen suçlar | | Cezanın Etkisi | Ceza ortadan kalkabiliyor (erteleme ile) | Ceza aynen kalır, sadece infaz süresi azalır | | Suç İstisnaları | Cinsel suçlar, terör vs. hariç | Terör, kadına karşı şiddet, çocuk istismarı hariç | | Tahliye Oranı | ≈ 23.000 derhal tahliye | ≈ 90.000 tahliye + açık cezaevi izinleri | | Toplumsal Algı | Genel af gibi algılandı | “Koronavirüs gerekçeli idari çözüm” vurgusu |

Temel Fark:

  • Rahşan Affı, geçmişe dönük ve “bağışlayıcı” idi.

  • 2020 İnfaz Yasası, ileriye dönük ve “infaz oranını değiştiren” bir düzenlemeydi.

Ancak her ikisi de TBMM’nin 3/5 çoğunluğu aranmadan, af etkisi yaratacak sonuçlar doğurduğu için, hukuki literatürde sıklıkla “örtülü af” kavramıyla birlikte anılmıştır.


Sonuç

Rahşan Affı, Türkiye’de yalnızca bir yasal düzenleme değil, hukuk-siyaset ilişkisini biçimlendiren sembolik bir eşik olmuştur.

  • Ceza hukukuna etkisi hâlen süren bir “öncü model”,

  • Toplumsal hafızada iz bırakan bir “vicdan yasası”,

  • Hukuk devleti ilkeleri açısından ise eleştirel bir “denge kırılması” örneğidir.

9. ULUSLARARASI HUKUK BAĞLAMINDA DEĞERLENDİRME

İnsan Hakları Standartları Açısından

Af uygulamaları, iç hukuk normları kadar uluslararası insan hakları ilkeleri ile de doğrudan ilişkilidir. Uluslararası hukuk, af konusunda hem devletlere takdir yetkisi tanır hem de bu yetkinin keyfî şekilde kullanılmasını sınırlandırır.

Temel İlkeler:

  1. Cezasızlık Yasağı (Impunity):

    • Ağır insan hakları ihlallerine (soykırım, işkence, insanlığa karşı suçlar) af uygulanması uluslararası sorumluluğa yol açabilir.

    • Birleşmiş Milletler’in “Impunity and Transitional Justice” ilkelerine göre, mağdurların hakları korunmaksızın çıkarılan genel aflar geçersiz sayılabilir.

  2. Mağdur Haklarının Üstünlüğü:

    • Mağdurun gerçeği öğrenme, tazmin edilme ve suçlunun cezalandırılmasını talep etme hakları, af nedeniyle ihlâl edilemez.
  3. Orantılılık ve Ölçülülük:

    • Uluslararası hukuk, affın “ağır suçlarda, ölçüsüz sonuç doğurmayacak biçimde” ve meşru amaçlara yönelik olarak çıkarılmasını öngörür.

Türkiye’de Durum:

Rahşan Affı, doğrudan ağır insan hakları ihlallerini kapsamadığı için uluslararası normlarla açık ihlâl ilişkisine girmemiştir. Ancak kapsamın genişliği ve mağdur bilgilendirme eksikliği nedeniyle, uluslararası denetim mekanizmalarında eleştirilmiştir.


AİHM Kararları Işığında İnceleme

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), af uygulamalarını incelerken çoğunlukla şu haklar açısından değerlendirme yapar:

  • Adil yargılanma hakkı (AİHS m.6)

  • Mağdurun etkili başvuru hakkı (m.13)

  • Ağır suçlarda cezasızlığa karşı koruma (m.2, m.3, m.5)

Örnek AİHM Kararları:

  1. Ould Dah / Fransa (2009):

    • Cezayir’de işkence uygulamış bir askerin affedilmesi, işkence suçu affedilemez ilkesi uyarınca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bulunmuştur.
  2. Marguš / Hırvatistan (2014):

    • İnsanlığa karşı suç işleyen bir kişinin genel afla serbest bırakılması, AİHM tarafından cezasızlık yaratıldığı gerekçesiyle hak ihlali sayılmıştır.
  3. Dujardin ve Diğerleri / Fransa (1990):

    • Affın, belirli kişilere özel çıkar sağlamak amacıyla kullanılması durumunda ayrımcılık yasağı gündeme gelir.

Türkiye Örneği:

Rahşan Affı özelinde AİHM’e doğrudan taşınmış bir ihlâl kararı olmasa da, 2020 sonrası infaz indirimleri bazı başvurulara konu edilmiştir. AİHM, affın:

  • meşru bir toplumsal amaç güttüğünü,

  • fakat şeffaflık ve mağdur hakları ilkelerinin göz ardı edilemeyeceğini açıkça belirtmiştir.


Benzer Ülkelerdeki Uygulamalarla Kıyaslama

Af düzenlemeleri, özellikle geçiş dönemi yaşayan, toplumsal barış arayan veya infaz krizleri yaşayan ülkelerde sıkça görülür. Türkiye uygulaması bu bağlamda değerlendirildiğinde şu ülkelerle karşılaştırılabilir:

1. Güney Afrika – Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu (1995–2002):

  • Apartheid sonrası dönemde çıkarılan aflar, itiraf, pişmanlık ve mağdurla yüzleşme koşullarına bağlanmıştır.

  • Af, sadece suçun itiraf edilmesi ve mağdurun zararının kabulü halinde uygulanmıştır.

  • Türkiye’deki aflarda bu tür restoratif (onarımcı) unsur bulunmamaktadır.

2. Arjantin – Kirli Savaş Affı (1986–1990):

  • İlk başta askeri yönetimin işlediği suçlar affedilmiş, fakat uluslararası baskılar sonucu 2003’te bu aflar iptal edilmiştir.

  • Türkiye’de ise benzer bir geriye dönüş yaşanmamış, affın iptali yerine kapsamı AYM tarafından daraltılmıştır.

3. İtalya – Cezaevi Krizi ve Toplu Affı (2006):

  • Aşırı cezaevi doluluğu nedeniyle çıkarılan af, yalnızca kısa süreli cezalar için uygulanmış, siyasi ve cinsel suçlar tamamen hariç tutulmuştur.

  • Türkiye’nin 2000 ve 2020 afları, daha geniş kapsamlıdır ve infaz sistemine doğrudan müdahale etmiştir.

Rahşan Affı, uluslararası hukukta af yetkisinin sınırları, mağdur haklarının korunması ve cezasızlık riski gibi temel ilkelerle doğrudan ilgilidir.

  • AİHM içtihatlarına doğrudan aykırı bir yönü bulunmasa da, “iyi uygulama örneklerinden uzak” olduğu açıktır.

  • Mağdur haklarının prosedürel olarak tanınmaması, Türkiye’nin gelecekteki infaz düzenlemelerinde Avrupa standardı ile uyumlu mekanizmalar oluşturması gerekliliğini ortaya koymuştur.

10. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Af Hukuku Açısından Dersler

Rahşan Affı, Türkiye Cumhuriyeti hukuk tarihinde yalnızca bir ceza indirimi ya da salıverme düzenlemesi değil, aynı zamanda af hukukunun sınırlarını yeniden çizen bir dönüm noktasıdır.

Bu süreçten çıkan en önemli hukuki ve kurumsal dersler şunlardır:

  1. Af, yalnızca teknik bir hukuk işlemi değil, siyasal-toplumsal sonuçlar doğuran çok katmanlı bir araçtır.

  2. Yasama organı, af düzenlemelerini doğrudan veya dolaylı biçimde yaparken, mutlaka Anayasa’nın temel ilkelerine – özellikle eşitlik ve ölçülülük – riayet etmelidir.

  3. Af sonrası uygulamaların izlenmesi (denetim, rehabilitasyon, topluma yeniden kazandırma), affın hukuki başarısından daha önemlidir.

  4. Af, mahkemelerin ceza takdir yetkisini tamamen etkisizleştirmemeli; ceza yargısının saygınlığı ve caydırıcılığı korunmalıdır.


Gelecekteki Olası Af Modelleri İçin Öneriler

Gelecekte çıkarılması muhtemel af ve infaz düzenlemeleri açısından aşağıdaki yapısal öneriler dikkate alınmalıdır:

1. Restoratif (Onarıcı) Adalet Unsurları

  • Af, yalnızca failin lehine değil; mağdurun zararını telafi edecek biçimde yapılandırılmalıdır.

  • Tazminat ödeme, kamu hizmeti yükümlülüğü, mağdurla yüzleşme gibi onarıcı mekanizmalar eklenmelidir.

2. Veriye Dayalı Af Politikası

  • Cezaevi doluluk oranları, suç tekrarı oranları, toplumsal etkiler gibi veriler ışığında hazırlanmış af modelleri oluşturulmalıdır.

3. Kademe-Koşul Odaklı Modeller

  • Affın, suça göre kademeli uygulanması (hafif suçlarda geniş; ağır suçlarda dar kapsam)

  • Denetimli serbestlik sürelerinin artırılması ve koşullu geri çağırma mekanizmaları

4. Mağdur Hakları Entegrasyonu

  • Mağdurlara bilgi verilmesi, itiraz hakkı tanınması, af sürecine katılım hakkı sağlanması

  • Cinsel suç, aile içi şiddet, çocuk istismarı gibi suçlar bakımından mutlak istisna normları

5. Anayasal Sınırlarla Uyumlu Af Dili

  • Yasa metninde kullanılan terminoloji (“infaz indirimi”, “şartlı salıverme”) af etkisi doğuruyorsa, Anayasa’daki 3/5 kuralı uygulanmalıdır.

  • Aksi takdirde aflar, örtülü ve yargıdan saklanmış bir af mekanizmasına dönüşür.


Toplum–Vicdan–Hukuk Dengesi

Bir af düzenlemesinin nihai başarısı, yalnızca kaç kişinin tahliye edildiğiyle değil; toplumda nasıl karşılandığı, mağdurun adalet duygusunun nasıl korunduğu ve hukuka duyulan güvenin ne ölçüde sürdüğüyle ölçülür.

Bu dengeyi kurmak için:

  • Toplumun vicdanında kabul görmeyen aflar, kısa vadeli siyasi fayda sağlasa da, uzun vadede adalet sistemine olan güveni zedeler.

  • Hukukun katılığı ile merhametin keyfîliği arasında bir orta yol, ancak bilimsel temelli, şeffaf ve katılımcı bir af politikasıyla mümkündür.

Rahşan Affı, bu dengenin zaman zaman kaybolabileceğini gösterse de, gelecekteki ceza hukuku reformları için güçlü bir referans noktası olarak kalacaktır.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir